Yangından Habersiz Bırakılanlar ile Yangına Helikopterle Müdahale Edenler
"Şanslı bunlar ya!"

Bir eforu doğal yollarla sarf etmekten kurtulmuşlarsa da,
Zaferin yolunu gözlemek zorunda da bırakılırlar aynı zamanda.

Buna razı olmayı denk getirmek, rızaları.
Balta girmeyecek ormanlarına, bu yangından sonra...

"Şans değil bu ya!"

Aralarında, yangının sebebinden bihaber olsa da,
İhbar edecek kadar tanıyan balta fabrikatörleri var aynı zamanda...

Bu fark edişi yorgun argın yaşamak zorundadırlar,
Bildirecekleri dalgın zafere, pervane olurlar bu saatten sonra…

"Her şey planlandığı gibi giderse...”

Yangından habersiz bırakılanlardan birkaçı ölmüşse de,
Balta fabrikalarının şanssızlığı olmuştur bu yangın aynı zamanda.

Verilen kurbanları görmezden gelmek olursa kararları,
Kızarırlar altında, ormandan gelir gibi gelen çığlıkların.
Yeniden Karıştırma
Anılar ve birlikte yaşanılan kötücül karakterler,
Ritim ve akış sergiliyorlar, önüne baktıkça köleler ve
Önlerini kendilerinin yaptıkça, etrafına yabancılaşır efendiler…
 
Fırsatı bulur yakaran, kof kobaylar,
Köleden beter edilmiş komşuları oynuyorlar…
Tamamına erebilirlerse diye, bir ümit…
 
Koca kazanda, deneysel kadırgalılarını fırtınaya sürüklerken, başlar eskinin talanı…
 
Tıpkı bilindiği, öğrenilememesinden anlaşılan, bir yabancı dili hatırlamak gibi...
Kal Desene
Diller döküldü, kuşağımdan bir bir söküldü,
Devrin zaferleri... Sonbaharın normalinde,
Yere doğru yavaşça düştü,
Benzer biçimde adam da biraz süzüldü...

Aç kaldı, salak oldu, zaten uçardı bazı bazı...

Git dedi orada,
Bana kal geldi burada.

Söylenenlerin anlamı apaçık, kaldı...

— 

-Hiçliksizlik modaysa, ödetecek yabanın hesabını!
Diye aktardı, 
Çirkinlik.

-Varsa bir budala, çıksın gelsin! 
Diye çevirdi,
Güzellik.

— 

Her ikisine de, her halükarda, varılabilirdi...
Gel gör ki, uçurumlar bile kalmayı denediğinde
Kendim şarkı dahi çalmamışken hiç oralarda,
Yasaklandı söz vermem. Bulunduğum el değmemiş yerlerden.

Gelmeden sen, kor ateşlerle, tüm zamanlarda ve kesinlikle..

Kalamam zaten ben burada... 
Çığlık çığlığa hormonlarım orada.

Yaşananların heyecanı makul, hatırlandı.
Koca Bir Şehri Aklamak
Koşun! Yetişin! İş var ahmak yok!
Çölleri ıslah edecek yağmurları 
Bulut olarak saklamayı denediniz mi?
Yollardan bir tutam diye diye nemalanabilirsiniz…

Kendine yontmayınca ağaç ustalığı temiz iş.
Her gece talaş öksürmek zordur ama ya bulut osurmak?
Kefenimi havalandırdıkça, çekmesi kolay bir derttir.
Siz hiç amuda kalktınız mı?
Beden eğitimi diye aratırsanız, geçmişinizden faydalanabilirsiniz…

Yabancıysam bir şehre, iki tutam boş atıyorum böyle…
Kor duvarlar örüyorum, labirent şeklinde öyle…
Kafama göre…

Herkes yerde…
Kalkanlardan bir kalkan, yatanları mayınlıyorum böyle.
Tanışmadığım kim varsa, tokatlamak için araya alıyorum şöyle…

Bolca karıştır. Çünkü insanlar suçsuz ve günahkarlar.
Kirli, pasaklı ve destansılar, çöller falan aşılmış.
Kaplar dolusu bulut yağamadan, gözden düşmüş…
Siz hiç moloz ağladınız mı?
Modern kentlerde geze geze becerebilirsiniz...

Kendini, umursamadan manuel kullanmayı kıvırırsan, süper iş.
Her gece kızılcık şerbeti içmek zordur da, ya röntgen çektirmek?
Kafam güzel oldukça, hamileyken bile denenebilir.
Siz hiç alkollü araba kullandınız mı?
Emsal davalara el atarsanız, geleceğimize yön verebilirsiniz...
Pembe Battaniyeler
Şeklen; kelepir, desensiz ve ölçüsüzdürler.

Bağışlanabilir de değiller yalnız. Kişiye özel oluyorlar…
Her ölüm vakasında, tahsis ederler doğanların hamiline.
Bir nevi künye gibi görebilirsiniz, çoğunlukla dokuma işi. 
Ama kesinkes fabrikasyon…

Herkeste var, kimisi örtünüp geziyor, pembiş pembiş…
Aranıyorlar öyle yalınayak ve haliyle deneyim soğuk oluyor…
Tekrar doğma sırası gelene değin ısınmak için, el mecbur.
Lakin elzem de değil sabrı olana…

Dolapta tutanlar var misal, gerekince çıkarıp iki tur atarlar...
Bir de çocukların ulaşamayacağı yerlerde saklayıp, mühür vuranlar kilidine.
Onlardan örnek vatandaş gibi bahsedebilirsiniz, zira çözmüşler işi.
Fakat muhtemelen, kafaları zaten trilyon…

Kimisine anlamsız geliyor, geçiriyorlar bir başkasının başına, gelişine, korka korka…
İşbu bilmiyorlar ve haliyle şanslı biri, bilmeden pembe bir hayaleti oynuyor…
Battaniyenin sahibi ayılmazsa alıklaşıyor; hayaleti de ayılamıyor, alışıyor. Bu hep malumdur.
Binaenaleyh zararsızdır bu durum gözü açık olana…

Usulen; sürtünmesiz, anlamsız, ve gereksizdir.
Geçmişten Bugüne Çalınan Minarelerimiz
İnce bir kitap oldu ama tam 6 sayfa.
Resimlerine bakarak da okuyabilirsin...
Sayfa sayfa, şekil şekil, her biri kendine özgü.

Bir kaçının megafonlu balkonu yok,
Biri de çalıntı zaten, müezzini zoofili...
Dünyayı sevmek istese de, hiç yerilmeyene ucuzdur övgü.

Zamanında aklı yerlerde bir halkın kaptırdığı,
Çamaşırları ıslak toplayan, bir yabancı medeniyetin, kılıfını uyduramadığı,
Bu nadide eserler için;

Buyurun, bir tek kılıf.
Kitapla bedava.

Duy bunları müezzin!
Dünya sustu...
Anlamasak Olmaz Mı?
Emin olmadan olunca, olanca haliyle, kolay.
Anlamasak da olur gibi duruyor…
Pişkin olmadan kalınca, büsbütün ahmak işi.
Anlasan ne çare…

İki kişiyiz de, kopamayız ya.
Anlasak da anlamasak da…

Olan olmuş gibi.
Yaşaman Mantıklıysa, Kendine İyi Bak
Kalkıp kalıp alıp, şöyle gelişine bol bol,
Tam yeterli seviyede, fazla kaçırmadan,

Bir hesap yaptın ya diyelim… Kasıldıkça oran buran, 
Beynindeki elektrik akımlarının sana uygulattığı, yaşam diyetinde.

Şimdi bu hesap tutarlı ise, kendini kendinden sor,
Hesap kitap kalmadıysa kendini hiç sorma boş ver…

Mantıken çiçek, böcek ve çayır çimen hoş ve güzel…
O da zaten Dünya’da var...
Aradan Birkaç
Ne biçim bir huzurun elçiliğidir bu?
Benim algılamamdan uzak ve hazıra konan bireylerden de…

Yazılan ve yazılacak olan hep birilerine gibi ya.
Ama hep aradan birkaçı var hep sana gibi ya,
Bilinmemenin keyfi ne hoş…

Boşluk anında aradan birkaçına bakarken esti.
Biraz alakasızdı, 
Aklı biraz bana kaydı, sonunda teni buz kesti.

Bilmem anlaşılıyor mu?
Aralardan bir bir kaçarken,
İşte öyle…

Ölen ile ölünebiliyormuş.
Sağ ve Sol Yanım
Yaptıklarım, yapacaklarım, yakıştırılanlar...

Ve yapılmasından korkulanlar.
İşte onlar iftira halindeyken yansırlar,

Bu sol yanım.

Ve yapmadıklarım.
Onlar da yalan halindeyken olur gibi olurlar.

Bu sağ yanım.
Arama Gözlerimde Başkasını Yalvarırım, Kendini Görememenin Sebebi Senin Boşluğun
( Tatminiyet yoksunu olmalarına rağmen insan sahiplenebileceğini sanan mankafalara ağıt ya da: 
Hani dokunmayacaktın! Hani sömürmeyecektin kendin gibi! )

Her kıyımın bir inançsız serzeniş,
Kendini yitiren bir güruh içinde sana küfrediyor…
Beni göremediğin ve göremeyeceğinin kabullenişini her ihraç ettiğinde,
Karın hep azalıyor.

İstenmiyor sundukların,
Alçalamıyorsun daha fazla,
Konamıyorsun o kopuk telefon kablolarına…
Çünkü kopuk, lanet olası!

Ayan beyan olanı farzı misal edemediğin noktadasın!

Arama onu bunu şunu,
Bak bu sefer de ben dedim diye oldu,
Bazen çevirerek bir kitap sayfasını,
Ya da devirerek gözlerini,
Belki bir el hareketindi,
O an deliliğin belirdi…

Vaz geçtiğini yutturmayı başarabileceğini sandığın cehaletin içindesin.

Yerin yurdun, kamil elemin işte burada.

Koskocaman ve derinliği abartıları aşan bir sığlık. 
Bıkkın ve manipülatif halleri öyle kekremsi ki,
At çoluk çocuğa, oynasın…

-Karpuzdan top olur mu?

-Kekremsi karpuz olur mu?

Çırılçıplak bile kalamazsın,
Sebebi hep ben.. Beni göremezsen, bir başkası…
Arama gözlerimde…
Yalvarırım!
Ne beni, ne de başkasını...
Göremezsin, sadece tahmin edebilirsin...

Son noktadan önceki,
Kör noktaydı ve sen kalıcı. 
Acının sebebi kendi boşluğun ve senin gibi...
Kalınca, gitmiyor ve paslı.
Kap, Göstere Göstere Kaç
Bu bir huy.

Bilhassa kavrula kavrula,
Getirinin götürüye eşitlendiği durumlarda edinilen.

Miktarın önemsenmediği,
Karmaşıklıktan saf kalına kalına, önemsenmeyen...

Bu bir dışa vurum.

Bilhassa körüklene körüklene,
Zayıf ve biçimsizce kapısı açık bir holün işgaline dönüşen...

Kayıpların önemsenmediği,
Vahşetten nasiplene nasiplene, kendini sönümleyen...

Bu bir düğüm oldu sonunda.

Zamanı geç gençler ve erkenci yaşlılar mı kapışıyor?
Huyların dışavurumunda kimler kaçışıyor?

Gösterebilenler?
Mezartaşı Mecburiyeti
Baş ucumda ne yazacak diye merak edenler,
Baş ucunda sana bunu merak ettirenler…

Onlara yalan yanlış peşkeşler çek ki, 
Doğru sandığın yanlışların,
Yanlış sandığın enayiliklerin, bile bile inandığın yalanları kapsarken,
Ortaya çıksın.

Boş mu geldi?
Belki de merakın geçmiştir?
Ya da hiç bir yastığa konmamıştı…

Rahatça, boylu boyunca, baştan başlar 
Ve ayaklarının ucu…

Yapamam dersen, sen bendesin,
Hep ben bende değilken, mecburiyetisin
Çünkü, merakından boş bıraktırmıştı…
Gereksizlik Kavgası
Bunca zamandır, senin kalmak için çektirdiğim, 
Beni senden ayırmanın cezasını, kendini  benden ayırdığın için sen de çekeceksin!

Başlayamaz öyle, maalesef sorun, biraz
Kitlesel, daha anlamsız ve çıkarcı.

Çabuk bir şekilde anlamak derdi,
Ve bir avantaj anında yakalamak belki...

Beni, çoğu zaman hepimizi.
Aç çünkü... Kavgaya.

Gereksiz buldunsa kaç, dayak buldun ye.
Yemek... Hak getire...
Bu da Kolonsuzluğa Yazılan Bir Şarkı
O, diyemiyor insan bir vakit sonra..., Ardında yığılı eskinin,
Bir ince çizgi halindeki birikintileri.

Hesap tam yani.

Alışmış bir bünye. Tam karta da kaçmamış... Ama değil de diyemezsin.
Hologram kıvamından daha fiziki ve o derece kupkusurlu.

Bir geçişimi tanımlamakta kusursuz.
Temelsiz, haliyle kolonsuz, tam organik.
Özet Geç, Acziyet!
İhtiyaç dahilinde, hızlıca biten bir dönem gelir...
O dönem anlayışları kişilik olarak takınanlar ortaya çıkabilir...
Kolaydır başediş ve kaçınılmaz kavganın çözümü,
Salgın bir durummuş gibi kavranılırsa,
Tam anlaşılmadan, 
Erkenden,
Karşılanabilir...

En çok da acziyet.
Arsız Depreşi
Kıpkızıl. Kurdu,
Bir uzun yolun sonunda,
Ölü bulundu.

Bir ısırık dahi alınmadı ama
Yalnız çöpü elinde kalınca,
Bakanlar anlayamadı, anlayamayınca
Huzursuzlanamazlar.

Bundandı işte.
İkilemlerim Tekil
Bir öncesine kaçıp gibi
Tekten öteye geçmeden.

Düşmüyorum ödediğim bedel,
İşte bu beden.

Bir olurum var ki, kendimi bilmeden
Ve kendim bilmeden, coştum.

Gerdim tek tek ipleri de,
Kainata işlemeden, vazgeçtim.

Zira ben böyle hoştum...
Derdi Baştan Geçmiş, Olsun
Kömür göllerde,
Sönmüş bir ömrün kor tutkusu aldı halimi.

Olmuş kaç zamana kil sıvanmış bir akışın
Durgunluğu ile şekil almaz ya bir de...

Nerelere gitmek kafi ise,
Oralarda hep dolandım. 
Bir Teröriste Aşık Oldum
O kadar boş bir dolu andı ki...
Dinleyemediğim şarkılar kadar bezgindi...

Hakaretin temelini, halininki olan emeli ile karıştırmış.
Çocuk istiyor belli ki…

Sıkılamayan şu canımı alamadı da,
Ne bölünmüşlük kaldı ne de bir fesat.

Dedim ya oldum.
Ben kadar sen, sen kadar ben?
Olamadıysak, vakit dar, yani?
Var.

Bende de.

Dedim ya, bir teröriste aşık oldum.
Dönüm Yiyenler
Yap, yap, sonra sonunda,
Güzel bir şarkı çal…
Anında çalamayan sen bir kal öyle…

Yap, yap, çek git sonunda,
Sonra dön dolaş yine bana gel... 
Diyesim var da...

Yine de kal...
Diyemem.

E ben de, yapısal olarak, fark yiyemem.
Yeni Bir Organel
Isırdıktan sonra havlayan, yarına bıraktığı işin kaygısını bu günden yaşayan,
Saldıracağı; kendi türünün aynısı.

Tımarı tamamlandı. 

--
Kendini anlatır;

Tüm kodları yerinde, sabitliğin yargıcı, kendine göre solu,
Karşısına göre sağı yaktı..

İş kafalarda olunca, sonunda yine sol yanı yandı.
--

Biz de terk-i düzen yapmadan,
Tanımlayıp işe koyduk hep beraber.
Zalimin Dönüşü
Karanlığın batımında, ortada,
Tek bir parıltı şeklinde...

Kapsayıcı bir deneyim olarak gerçekleşir.
2. El Araç Alım Satım, Yadigarlar Odası
Bayan Öğretmenden Az Kullanılmış
Kilometrem bile az.
Ev okul arası gittim geldim hep, bazen de otobanda ralli…

Bir salonun ortasında şov room gibi bir yerdeyiz sonra,
Çok farketmiyor kim nerden,

Yanımda bir çamurlar içinde bi tip jip
O çok yol yapmış tabi bir ara silah yüklemişler…


Sahibinden Arazi Aracı​​​​​​​
Ne çok dağ taş varmış arkadaş…
Asfalt görmedim engebeli araziler bana, bazen biraz yıkandıysam kafi…

Bir açık alana geldim, gündüz vakti gece gibi aydınlatılmış…
Karanlıkla iyi dövüşenleri eşliyorlar herhalde…

Yanımda bi okul görmüş bakımlı hatchback,
Pek yol yapmamış ama önem de görmemiş herhalde...
Hayat Bir Dilek Dileme Sanatı Mıydı?
Gelir ya insana böyle bir duvara yahut duvardaki postere,
Artık ne fark varsa tabi bir vakit sonra,
Oradaki o yakışıklı ve bu güzel olan insanlara bakarken,
Benim de bir tane olsa ya…

Her gelişte gerçek oluyorsa her dilenen,
İnsan ne dilediğinden ötürü mü var oluyordu?
Bazen olmamışlara bakıyorum da,
Onlar dilek dileyememeyi mi sahneliyorlar nedir?

Ve öğrenmek gereksizdir bu oyunu.
Hayatın tersinin kafada yaşanması yeterli gibi…
Aşktan Kalır Dediler, 5'le Geçtim
Sınavda 100’lük kağıt verdim, hoca diğerlerine ayıp olmasın diye 95 verdi,
Kağıdımı kontrol ederken imla hatamı buldum, 90,5’ta anlaştık...
Biz Yatarız, Siz Çekersiniz
Yaşananlar bir hapis gibiyken izlenen filmler anlamını kazanırsa şayet,
Bir belirtidir bu.

Bir ekim zamanı yaşanan hayatımız, tekerrür ederken... Bir daha ki sefere,
Biz yatarız, siz çekersiniz...
Kısık Ateşte Kıstırıldım
Yalan yanlış günlerimde,
Dolanarak gezerdim sonra yatardım, yarın yokmuş gibi böyle iki seksen,
Toptan, ahali ile kaynaşırdım... Belli ki hataymış, tabi şimdi anlıyorum…

Hop-bidik günlerimde,
Boş odalarda oynaşırdım, böyle minik minik, günaha emeklerken,
Başucumda kim olacak, hiç sallamadım, belli ki hataymış, kısık ateşte kıstırıldım...
Kıpırtısız Sevgili
Milyar yıldır burada ama amanı yok.
Ne hikmetse hep ardımda ama cismi yok.

Kaç yıl oldu ulan yazık değil mi?
Zaten heder olacak kuşları cırtlatmak çözüm değil...

Boş atmakla suçlayıp kendi ödülünü, ödülünün kendisine 2 katı okutmaya çalışmak…
Bu sana yakışır ah sevgili, kıpırtısız sevgili….
Yolun Son Pasajı
Çarmıhların satıldığı yer.
(Eve ücretsiz kurulum.)
Tüm Zamanların İçine Eden Kadın
Ne kalbim kaldı...
Ne mantığım...
Artık bir hiçim...
Her şey senin için derdim de…

Zaten bilmediğim her şeyi biliyorsun…Orospusun.
Yokuşların yılmaz mühendisisin. Çuval çuval harmansın.
Kalmadım artık, taze bittim, ne istediysen bir çırpıda aldın.

Kaç, bilmem ne, dönümü... Hesaplardan göremedim önümü
Matematikmiş, astrolojiymiş, bişeyler... Meğerse körmüşüm.
Kollarıma kadar battım, ne belam vardıysa ancak onları gördüm.

Ne korneam kaldı...
Ne ellerimin nasırı...
Artık bir yitikliğin şairiyim...
Her şey senin yüzünden derdim de...
Anladım Canım
Bir, bir, bir, bir, bir...
Anlatacağım da...
Nedir bu şekilden şemalden,
Bir de bundan dertlenip, her jenerasyon tatlı intikam sağlayanlardan çekilen?

Hani bilseydik biz de kısa kalırdık da,
Kendimizinkinin kafasını alıp, bir de burnumuzu sokarken oraya buraya...
Haksızlık da olmuş. Hem bize hem onlara...
Yine de benim için benden bana,
Herdaim bu devr-i daimin ayıptan habersiz kuru açıklıklarına...

Görünce yaşayanların hissiz ve keyfi ekrandan ona nakledilenden anlayışlarını,
Bastıkça bastı...

Yakalanınca bu devranın yanılmışları 
O koca yarayı saracaklarını sandı...

Yara onun kalp onun...
Bulunca ömrünü satmışlar hep sahip olacaklarına yandı...

Gelende sen uğraş...
Kolaysa devleş, değilse havlama.
Örümcek Adam Gibiydim
Bir ucumda köprüden savrulan otobüs,
Diğer ucumda bir güzel kız,
İkisi de önemli geldi dünya için,
Hani kolların kopacak gibi olur ya.
Öyle bir ayrılma yaşamak istemez insan.

Kahramanlık bir tarafa, dünya bir tarafa,
Oturduk düşündük sonra,
Ben, otobüs ve güzel kız
Yaşanan gerçek miydi?
Yoksa bir film miydi akıllardaki sinemalarda?

Bir niyetsizliğin yaratacağı yıkımın ön gösterimiydi,
Seansa, bilmeden girenler köprü üstü savrulan otobüste ziyan oldu
Hep, herkes için iyi sonla bitmiyor demek ki bu işler…

Film akıllarda oynarken interaksiyona açık oluyor haliyle,
Dedim ya örümcek adam gibiydim,
Her şey de mümkün gibiydi…
Bedenim ufak ufak ikiye ayrılmaya başlamışken,
Kız cırlamaya, otobüs zıplamaya, bense ağlamaya başlamıştım.

Çok anlamsız olmasa da vücudum neden ikiye ayrılacaktı ki?
Bir daha ne bir kızı ne bir otobüsü kurtarabileceksem neye yarardı?
Çıkış da yok gibi hani, özellikle çok fazla aksiyon filmi izlenmişse…
Derken kız bana kızdı, ben otobüse kızdım, sonra otobüs kıza kızacaktı… 
Sırada o vardı… Gerçekmiş demek ki çünkü otobüs boştu, hepsi düşmüş.

Neyse ki örümcek adam gibiydim, tam değildim yani...
Kız bana sarıldı ben de, otobüse daldık birlikte, düşmeye başladık tabi... 
Otobüsün içi de ceset dolu.. 

Gerçekten hep, herkes için iyi sonla bitmiyormuş bu işler… 
Senle Konuşuyorum, Sen Kendini Ben Sanıyorsun. Sence de Bu Biraz Garip Değil Mi?
Demin de dedim,
Kaş ve gözle yönlendirildim...
Araya girerken kaçık ve kendinden şüphe edenler,
Söylemek istediklerimi oynamak zorundaydım...

Sahile bakarken bahsettiklerim kalıbını aştı
Aşanlar bazılarına altındı 
Bazen de başkalarının altından kayan halıydı
Kopmamız gerekti en sonunda...

—-

Taşlar kıçımıza batarken sahilde,
Ben demin dedirtmedim ama sahildeydi.
Bildiğimi göstere göstere ezenlerden ezilenlere meylettim...
Ordan buraya geçerken ey dost yine kendimi kaybettim...
Hayatımı Yerde Buldum
Öyle gelişineydi...
Bir baktım gişelerdeyim...
Gidişim için biraz kader biriktirmiştim.
Bitişim için bazı planlar yaptım…

Zaten geçmiştim kendimden...
Maksadımı aşıp, taşanı kovalara doldurdum…
Aktıkça suladım, suladıkça yeşerdi umut…
İnsanlar da hadi dediler…

Sonunda durdum, 
Güzel bir çift göze, 
Vuruldum…
Kamil Olmuş Bir Martı
Kapkaraydım, neredeyse tamamım.
Yere basamamaktan olacak ki patilerimin ucunda biraz beyazdım.
Yoksulluğun pençesini fark edince, bir insana mecbur kaldım.

Yediğim önümde de, yemediklerimi neden yemedim hiç bilemedim. 
Sözler verilmişti geleceğim için, var oluşsal sıkıntılar vardı, ehil de edilemedim.
Bunun için, sindirdim kendimi, fakat kostümümü elletmedim.

Yıllar yol olacaktı, yok olurken, sonra çekeceğim mi vardı diye düşünmekten bıktım.
Kendisinden anlamayan, bilmediğini bilen bir adamdı infazcım,
Zehrinde kor güven vardı da, ümitsiz şöleninde tek bir mutluluk dahi bulamadım.

Karşıladım ölümü ellerinden, ve onun gibi olmamayı diledim.
O sırada bir tavşandım ben ve inanır mısınız, ömrü hayatımda hiç, sevişemedim.
Ecel sahiplik ederdi bana, şans da bu ya, bir sonraki nefesimde farkettim;

Yine Kamil olmuşum...
Ve infazcıma, ziyarete, uçtum.
"Teşekkür ederim dostum."
Redd-i İnkar
Dertlerin bir bir çözülemeyince
Bir noktan var üslubunda kaçmanın vuku bulduğu ve hiç bırakmadığın...

Bırak gel demiyorum da bir dur düşün…

Neler yaptıysan umurumda da
Neler yapmadığını, uydurma…

Koş gerekirse, tamam da...
Varamazsın zamanında.

İnkarını reddedince insan, bir karanlıktır almakta.

Ve yanına alacaklarını bulamayabilirsin o karanlıkta.
Kendimle Merhabalaşma
Yorgun olmadığım,
Arada uyandığım
Gecelerde vuku bulurken,

İnce bir sohbet alsa ya başını…

Çok uzaklardasın ya...
Benimle olacaksan,
Razıyım sonuna gün ağarırken…

Görüntün gözümde,
Az biraz huşuluyum.
Senden ötesine garezim…

Meltemin boynumdan vursa…

Saklandığın yer de güzel hani...
Şimdi kainat kadar uzağız.
Belki de bu yüzden böylesi karanlığız...
Nasıl Olacak Bu?
Durup düşünememe ile örtbas edebilirsin...

Yarattığın döngüden sorumlu olduğunu unutmadan, göz kararı bir yol çizerek,
Kafalardan ürettiğin enerji ile dünyaları susturabilirsin.

Bu sayede herkesten kurtulabilirsin...

Hezimetleri kendilerine, galibiyetleri herkese en eşit şekilde paylaşacak bir toplum,

Bu şekilde kendiliğinden “yok oluşacaktır”.
Beni de Harcadınız Birbirinizin İnsanlarını Yok Etmeye Başlayınca
Muhtemeldir ki aynı zamanda senin için de,
Diyordu eller birbirine bir kartopu büyüklüğündeki dünyaların en küçümen olanında.

Hortlasa mı bilemeyen, eşgüdümlü, lümpen kimlikli olmayan herkesin izdüşümünde,
Gerçeğinin kalbine sahip, iktidarın ise hiçbir paydaşına hakim olmayan kimseler, 

Seslenirler sana;
Yuvarlar mısın bizi?

Yasal Uyarı: Hissettiğini yaşatırsan, yaşadıklarını hissettirebilirler.
Elma'yı Sarımsakladınız Mı? N'aptınız?
Pardon ama nerenize soktunuz onu?
Hayır nerenize?
Bi dakka nerenize?

--

Yarış bitti derken,
Hopladık yerimizden...
Bir ara da keyfe keder,
Kepaze gibi erbabı seyrederken,

Yol yaptık kendimize.

Böyle ağaçlarla bezeli,
Sizin fikr-i müptezel hayallerinizden
Uzak.

Evrende unutulmuş bir yerde.
Kanser Hücreleriyle Mücadelede Zamanlar Arasılık ve "Karşı Kopya" Dümeni
Zamanlar Arasılık
Bir kanser hücresi yok edilirken, yok edilmekte olduğunu biliyorsa eğer,
Geriye doğru, acılardan geçen, zamansal bir etki bırakıyor.
Bir bölge kanserden temizlense de şüphesiz bu etkiye maruz kalmış oluyor. 

Zamanlar arası etki hiç kanserle tanışmamış hücrelerde farkındalık oluşturup,
Hücrelerin, ortak savunma mekanizmasına, ihtiyati bir yansıma olarak yerleşiyor.

Bu yansımanın yer aldığı meşru müdafaa ve önlemler,
Geriye dönük bir aksiyon hacmi oluşturuyor.
Bu alana tanımlı rastgele sonuçlar bütünü, 
Şayet kendine bir hiçlik tanımlarsa zamanlar arası geri çağrışım imkanı doğuyor.

Kanser yine, yeniden ve hep bir koda sahip olarak
Hortlama imkanı yakalıyor...


Genetik mutasyonunu bu duruma göre eşzamanlı yapabilen hücreler,
Zamanı rastgele bölme sureti ile kendi saçma hiçliğini yaratarak, 
Geri çağrışımı izole edebilirler.

Bu çağrışım üslubunu, bulunduğu alan ve hacimde, etraflıca tanımlandıktan sonra,
Karşıt anlamda, kontrollü bir mekanizma geliştirecek şekilde yeniden yapılandırabilirler...

Bu şekilde kanseri zamanda dondurup, durdurabilirler...

Karşı Kopya Dümeni
Kanser kolonilerinin ana şaftları olan;

"Kendini var edebilme yollarının çeşitliliğini,
Kendini acımasızlığa ikna ettikten sonra akıl edip,
Bunun için sürekli acı yaratmak zorunda olanlar"

Ve

"Kendini hiç olmadı can düşmanında, 
O da olmadı dost bildirdiğinde,
Kalleş soykırımlarla geri çağırma kalpazanlığını icra edenler"i

Bir bütün olarak kaydırmak için, akyuvar hücreleri,
Alelade bir imkansız aşkı DNA'larına kazırlar, 
Yayılmak isteyen kanser hücreleri ile karşılaşınca,
İntihar şovunda bulunurlar…

Normal hücre taklidi yapar, efendime söyleyeyim iki halay çekerler, 
Kendi DNAlarına kazılı imkansız aşka göre tanımlı, 
Bir zamanlar arası etki bırakırlar... 

Çoğunlukla;
“Kanser nedir?" ve "Nasıl olunmaz?” 
Diye sorarlar...

Bilimum cevaplar, kanser kolonisinde, 
Kanser olur yayılır.
İşte, kanseri kanser ederler böyle...
Evrene alıştırmalık, ufak bir atıştırmalık halini alır.
Git-gelli Diyaloglar
Kıpırtısız konuşmalar...
Sen içinde sandıkça dışına taştılar...

Vazgeçtin bilemedin, umursamadın kaçamadın...
I do too.
Overstating the understatement as the world stops.

İngilizce orijinalinden çeviri:
Ben de Yapıyorum.
Dünya durma halindeyken; tefriti, mübalağa ile ele almayı.
Kafa Üstü Karşılaştık
Kendi geçmişinin azabını başkasından, 
Başkasının dopaminini kendisinden bilenlerle...
Bir günün tam ortasında eksi sonsuza giderken...

Alt tarafı beynimizden geçen bir düşünce ile,
Bunu sana nakletmeye çalışanların yitik zihinlerinde...

Varlığın yokken bir ritmin vardı... Şimdi, kalbini yordun...

Eski anılar dağ gibi ve manzara puslu iken,
Cinlerin attığı çığlıkları sen sanar oldun.

Ve yine bir bela seni buldu...

Dedim ya kafa üstü karşılaştık.
Tanrının Bir Bilmecesi Var Çocuklar
Ben buldum, 
Cevaplamadım.
Tam, beni bana hapsedecekken.
Tekrar insan olmak işime geldi.

Siz ne olacaksınız?
Hiçliğin Yankısı
Toplumda vuku bulur...
Ve onun ardı arkası kesilmeyen seslerinde,
Kim olduğunu arayan... Kendini, düpedüz kendini, 
"Bir" sanan boşluğun, fiyakalı çağrışımıdır.

Aynı zamanda,
Farklı evrenlerde,
Geçimsiz suretlerin çarpışmasından,
Ve yok edici, ve füzyon ile sonlanan,

Boşluk.
Kötücül Bozması
Komedinin planlandığı yobazlıkta,
Benliğine yer bulamayan bir akıl hocası.
Öyle ki, ciddiyet içeren boş vaazları ve tutamadığı sözleri var.
Marjinalmiş Gibi, Ancak Yeryüzünün Değil'i
Aşık sanıp,
Hayatını bitiren,
Her fırsatta babasının köpeği bir kadının
Serzenişleri tamamına eremeyecek...

Bu gerçeklikte ruhum yokmuş gibi yapmadan, rahat edemeyeceğim.
Yitik Beyin
Kitaplarda kaybolmuş
Ruhunu keyfine yedirmiş
Bir adamın hikayesi.
Tas, Tarak
Canını dişine takan,
Ezeli rekabeti,
Kendinden çıkaran ve
Dünyaya adayan adamın şarkısı bitince,
Geriye kalanlar.
Prensipsiz Prens
Prangalardan kurtulduğu an,
Pratik bir şekilde,
Postunu,
Puştlara
Peşkeş çekip,
Pılını pırtını alıp,
Pisliğini, piçlere adadı,
Ve partisine devam etti…
SON

Başka konular da var...

Back to Top